Fatih Sultan Mehmed Han

Fatih Sultan Mehmed Han

üstad

üstad
MUHASEBE Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri! Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri! Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâlide! Bulmuşum rahatımı ben de bir tesellide. Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası! Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası? Evet, kafam çatlıyor, gûya ulvî hastalık; Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık. Büyük meydana düştüm, uçtu fildişi kulem; Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem. Üstün çile, dev gibi geldi çattı birden! Tos!!! Sen cüce sanatkârlık, sana büsbütün paydos! Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle; Ve cemiyet, cemiyet, yok edilen güruhiyle... Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç! Genç adam, al silâhı; iman tılsımlı kılınç! İşte bütün meselem, her meselenin başı, Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı! Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden, Daha keskin eliyle, başını ensesinden, Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına; Yerleştirse başını, iki diz kapağına; Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi? Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi! Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen, İçimde homurtular, inanma diye gülen... İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe! Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe? Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem! Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem, Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları, Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları; Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim; Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim! Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş! Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş... Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım! Mukaddes emanetin dönmez dâvacısıyım! Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana. Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nerde? Bazı geriden gelen, yüzbin devir ilerde! Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak! Bir saman kağıdından, bütün iş kopya almak; Ve sonra kelimeler; kutlu, mutlu, ulusal. Mavalları bastırdı devrim isimli masal. Yeni çirkine mahkûm, eskisi güzellerin; Allah kuluna hâkim, kulları heykellerin! Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta; Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılâpta! Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni! Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni! Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak! Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak? 1947

15 Aralık 2009 Salı

Bir küfür edesim var ki Mecnun Leyla'ya böyle istek duymamıştır...
1.1.3.1.5.Mektup
Eserde kullanılan anlatım tekniklerinden bir de mektup tarzı anlatımdır. Halilî,
Firkat-nâme’de hikâye kişileri arasındaki iletişimde mektuptan sıklıkla yararlanmıştır.
Hatta eserin bir bölümünde mektup, bir hikâye kişisi olarak karşımıza çıkar. Ancak,
eserde yer alan “Sûret-i Nâme” başlıklı bölüm oldukça başarılı bir anlatım tekniğine
sahne olur. Halilî, bu bölümde sevgiliye yazdığı mektubu doğrudan kendi dilinden
aktarır. Şair, mektupta “bunu yazdım” dedikten sonra, anlatıcı olarak aradan çekilir ve
mektubta yazdıklarını dolaysız olarak okuyucuya aktarır:
Çü kıldum bu kelâmı cümle isfâ
Düzetdüm hâme kıldum nâme inşâ
Bunu yazdum ki iy serv-i revânum
Murâdı göñlümüñ cismümde cânum
Çü sensüñ hüsn ilinüñ pâdişâhı
Kuluñam hâlüme kılgıl nigâhı
Nice bir bagrumı kan idesüñ sen
Çü bülbül beni nâlân idesüñ sen
Nihâyet yok mudur hicrâne ey dost
Gözüñ kanmaz mı içüp kana ey dost
Bilürsüñ ki cihânuñ yok sebâtı
İñen çok itme şâhum seyyi‘âtı
Nice bir zulm-ı bî-dâd idesüñ sen
Benüm düşmenlerüm şâd idesüñ sen
74
Eger hicrânise irdi kemâle
Eger benisem uş döndüm hilâle
Meger öldürmek ola kasduñ iy yâr
Ve ger ni cânuma cevr eyledi kâr
Eger suçum var ise öldür iy dost
Nice bir agladursun güldür iy dost

komando tezkere marşı

hazır
daima hazır
hazır
daima hazır
hazır
daima hazır

sabah 5 te kalakarım
ben dağlara çıkarım
elini verme bana
g3 gibi sıkarım

traş sabah olacak
uykum yarım kalacak
eğitim canı ile
yine g.... donacak

aralıkta gelmişim
ben değları delmişim
hiçte haberim yokmuş
Allah ım ben neymişim

traves neyin nesi
bu türkün ayak sesi
sıkı dur geliyoruz
amerikan conisi

giderim ben heryere
güçlüyüm ona göre
Türk komandosuyuz biz
helaldir mavi bere

korku peşimi bırak
ölüm bize son durak
komandoyum ben artık
yandın sen kuzey ırak

traşı unutmuşum
kabasakal olmuşum
geldi çağlar üsteğmen
şimdi başı tutmuşum

silahımı kaybettim
ne yapsam bilmiyorum
duymuş ilker üsteğmen
do.... bekliyorum.

canım çeker bir kızı
kanım akar kırmızı
dünyaları verseler
değişmem ay yıldızı

kaldırırım her taşı
akmaz gözümün yaşı
bu takım kurban sana
yaşa Ahmet binbaşı

artık ordu malıyız
bu ağacın dalıyız
kim yan bakarmış bize
300 spartalıyız

tanrım affet bu kulu
komandolar tutkulu
yoktur üstüne senin
dağ komando okulu

komandalr kümesi
hainleri mahfetsin
yakarım bu dünyayı
Bülent özkök emretsin

bu şiirin sonu yok
sabaha kadar sürer
bize müsade artık
birinci takım gider.

komando tezkere marşı

10 Aralık 2009 Perşembe

cleveland maceram


BAŞLANGIÇ

her şey konyada ki okulumun uzamasıyla başladı.ingilizcemin iyi olmasına rağmen ne erasmustan ne diğer programlardan yararlanabiliyordum.üniversitenin ilk yıllarıdan beri aklımdan çıkmayan yurtdışına çıkma hayali 2008 yazında gerçek olabilirdi wat programını araştırdım.ve son sınıfların da başvurabilme hakkıyla ankarada ki bir şirkete başvurdum. tarih mart 2008
ROAD SHOW
mart 2008 in ortalarında ciee roadshowa katıldım.sırayla işverenlerle görüşülüyordu istanbulda the marmara hotel de hmshost şirketinin yetkilisi linda farrell a görüştük
ilk başta iyi bir insan profili çizen bu orta yaşlı amerikalı hanımın melek maskesi takmış bir şeytan olduğunu ve amerikada beni çok zor günlerin beklediğini bilsem belki hemen orada vazgeçerdim.ama iyi ki öyle olmamış.kadın bize hangi eyaleti seçeceğimizi sordu ben önce newjersey istiyordum çünkü dayım ordaydı ama maalesef orda yer kalmamış geriye chicago texas ve cleveland kalıyodu.nedense cleveland bana iyi bir seçenek gibi göründü ve orayı seçtim.linda hanım bize iletişim bilgilerini hms hosta nasıl gideceğimi havaalanında beni kimin karşılayacağını tek tek anlattı o gün sakallıydım işe gelirken düzenli traş olmamı tembihledi.ve iş sözleşmesini imzaladı.ben de otelden kafamda soru işaretleriyle beraber ayrıldım.şirkete daha para vermemiştim ve vazgeçebilirdim.1 hafta araştırma yaptım.ve şirkete 800 avroyu bayıldım.

VİZE BAŞVURU SÜRECİ
13 saatlik tren yolculuğuyla konyaya geri döndüm.sınavları verip okulu bi daha uzatmadan amerikada yüksek lisans hayalleriyle derslere daha bi sıkı sarıldım.herkesle vedalaşmaya başladım.
nisan ayının ortalarında ds formum geldi.vize görüşmem 10 mayısta 9 mayısta ankaraya gidip ankarada okuyan liseden arkadaşlarla buluştuk.daha önce vize görüşmesine girmiş arkadaşımdan tiyoları alıp.sabah 9 da konsolosluğun yolunu tuttum.
konsoloslukta vize almaya çalışan göçmenlerin arasından kıvrılıp sıra numaramı aldım ve beklemeye başladım . görevli bayan adımı okulumu bölümümü babamın işini sorup have a nice holiday dedi.heyecandan did ı got the visa dedim.sure sözünden sonra konsolosluktan uçarak çuktım.

oryantasyon
mayısın sonunda ankara sherıton(şerıtın)otelde ciee nin oryantasyonuna gittim.çokta gerekli bir şey olmadığını öğrendim.kısaca kadın her sorunda call ciee diyodu.bende bu numaraya ilk andan itibaren bir çok kez aradım.
devamı haftaya....

İSTANBUL
Haziranın 8 inde son final sınavıma girdikten sonra bu arada okulu uzatmıştım 6 tane alttan dersim vardı.en zor ders olan finansal yönetimden 3.kez tecrübe ettiğim sınava da girdikten sonra konyayla ömür boyu türkiyeylede birsüreliğine ilişkim bitmiş gibi görünüyordu.uçak biletim 12 haziran saat 16 idi galiba.İstanbula bilet alıp 9 haziran sabahında şehri istanbula vardım.zeytinburnuna teyzeme gittim.o nun durumdan haberi var zaten bütün belgelerimi(ds-pasaport-kimlik)fotokopilerini çekip teyzeme verdim.Artık bi kaç kez gördüğüm istanbulu gezmeye başlayabilirim hemen hemen bütün tarihi yerlerini gezdim son öğrenci indirimimle arkadaşlarımla görüştüm.12 haziran saat 14 te atatürk havaalanındaydım.o güne kadar sadece antalya havaalanını görmüştümve uçaklara uzaktan bakanlardandım.ilk uçak seyahatim olacaktı ve 11 saat sürecekti.valizimi sırt çantamı ve postacı tipi çantamı 1 büyük 2 küçük luggage ım vardı.valizi tartıp uçağa gönderdiler.diğerlerini yanıma aldım.delta hava yollarıyla 700 euroya uçuyordum bu arada.görevliler yardımcı oldu.benim gibi 3-4 tane daha wat öğrencisi vardı gerisi türkiye-abd arası mekik dokuyan orta yaşlı kişiler ve orada eğitim gören türk öğrencilerdi.pek fazla amerikalı yoktu.valizleri verdkten 10 dakika sonra uçağın saat 20.00 de kalkacağını öğrendim.teyzeme geri döndüm.saat 18.00 de geri geldim bu sefer de saat 22.00 ye ertelenmiş uçuş.bize yemek fişi verdiler 10 liralık kadar.orada bir pizza yedim diğer watçı arkadaşla beraber o da alaskaya gidiyormuş.bu arada unuttuğum bişey babamı saat 13.00 de aradım.ben amerikaya gidiyorum diye(vadafone reklmındaki gibi:) ) ablam allhtan sabahtan söyemiş babam tamamen karşı olmasına rağmen amerikaya gidene kadar o gün içinde 4 kere aradı uçak dha kalkmadımı gidince haber et diye.saat 10:00 gibi uçak piste yanaştı. ayakkabılara kadar çıkarıp x-ray dan geçtik.ve nihayet 10.30 gibi uçaktaydık.pencere kenarında ki yerimi aldım.yol arkadaşım türkmenistanlı bir wat öğrencisiyidi onunda 2.yılımış ve orlando ya oyun parkına gidiyormuş.uçak nihayet hareket etti 10-15 dakika düz gittikten sonra burnunu havaya kaldırıp bir süred öyle gitti en heycanlı kısmı o bide inerken.sonra yavaş yavaş düzeldi ve istanbulu ayaklarımızın altına aldık.ilk uçak deneyimi unutulamayacak birşey.ilk 1 saat bir şey olmadı sonra ı-94 formunu doldurduk.film izledik 2 tane müzik dinledim sigarasızlıkan kafayı yedim sohbet ettik dergileri okudum bulutları seyrettim uyuyamadım velhasıl 11 saat geçri karşımdaki ekranda 5 dk sonra ny ta olacağımız bildirildi.ve uçak kalktığı gibi heyacan verici bir şekilde piste indi.eşyalarımı alıp alaskaya devam edecek arkadaşlarla havaalanının içindeki koridordan polis kontrol merkezine ve valizleri alacağımız yere vardık.


devamı yakında.....

JFK HAVAALANI
Şişman polis memuru bir sen eksiktin amerikada der gibi yüzüme baktı.yorgun gözlerle yüzüme vizeme baktı.parmak izi mi kontrol etti.I 90 formumu imzaladı.ve artık resmen amerikadaydım saat gece 3.00 cebim de 500 dolar toplam 500 lira limitli 2 kredi kartı ilk alışverişimi poaça tarzı tatsız tuzsuz bişi ve aşırı tatlı sütlü kahveyle yaptım.14 saat sonra ilk sigaramı içtim.adamın biri elindeki valizi açtı o da ne için den 1 köpek çıktı meğerse o köpekle için özel taşıma çantasıymış.daha önce hiç görmemiştim.köpek mezarlarını da ilk kez amerkada gördüm.köpeklerin saltanat sürdüğü bir memleket.neyse türkiyedeyken ayırtığım ny-cleveland 100 dolarlık biletimi almaya delta hava yollarına gittim airtrain le.deltanın kendi özel binası var.ordaki siyahi bayan biletimin rezervasyon süresinin dolduğunu ve yeni biletin 400 dolar olduğunu söyledi ilk uçak sabah 9.00 daydı.o kadar param olmadığını öğrenci indirimi falan olup olmadığını sordum.kadın son anda bilet alson böyle olur.işte dedi.sonra bana 370 dolar dedi.hala pahalıydı.biraz daha dolaşıp diğer hava yollarına baktım .döndüğümde kadına bir şeyler yapıp yapamayacağını sordum bi kaç yeri aradı ve sonunda 280 dolara bileti aldım.200 dalorı peşin 80 doları maximum kartla verdim.ve jfk da dört dönmeye başladım.ciee yi aradım geldiğimi söyledim.türkiyedeki şirketimi de aradım.tabi ilk önce ailemi aradım.havaalanında calling card vermişlerdi onun tamamını kullandım.ve saat 8.00 de deltanınbinasına gittim ve uçağı beklemeye başladım.orada da başka eyaletlere giden türkler vardı ve 100 metre öteden anlıyodunuz türk olduklarını.uçağa bindim bu sefer körükle değilde direk uçağın yanından çıkan bir merdivenle bindik uçağa küçü kbir uçaktı ve ikram kraker ve meyve suyuyla sınırlıydı film falanda koymadılar zatn 2 saat olmadan cleveland semalarındaydık yukardan öbe öbek ağaçlar ve düzgün dizilmiş evler her 50- 60 evin yanında bir park. baseball ve football sahası.bu görüntü clevelanda hayran kalmam yetti.inmeye 5 dakika kala hostese iş adresi mi sorum oraı bilmiyodu ama türkçe merhaba nasılsın demeyi biliyordu çok sempatik yaklaştı daha önce istanbula uçmuş ve çok beğenmiş.ve nihayet clevelad hopkins havaalanındaydım yine ilk işim sigara içmek oldu bu sefer yamyam bi taksici nereye gideceğimi sormadı.insanlar ny takinden daha sakin ve sıcakkkanlıydı.50 cent atıp beni oradan alacak kişinin cep telefonunu aradım ama sesli mesaj servisi çıktı.sonra bi çocuk geldi.cedar pointe gidecekmiş onuda almaya gelen olmamış telefon açamayıda bilmiyo.bende de onda bozuk para yok kadının birine 5 dolar uzatıp bozmasını istedim. 2 tane 50 cent verip bir şey istemedi teşekkür ettik o çocuğa da cevap veren çıkmadı.ordaki bi adama nasıl gideceğimizi sorduk ben trenle 30 dakka gittikten sonra otobüsle 35 dakkada işyerime varabilirmişim.ama diğer çocuğun gideceği yere bir vasıta yokmuş adam çocuğu götürebileceğini söledi o gitti.bende trene doğru yol aldım.tren dediysem bizdeki banliyo treni gibi ama makinisti yok.5 dolar verdim görevliye bir makinaya attı parayı makina bozuk olarak geri verdi. 2 dolar atıp turnikeden geçtim ve trene bindim.ilk bindiğimde bir afiş dikkatimi çekti şüpheli bir şey görürseniz 911 i arayın 11 eylül olayları baya korkutmuş maerikalıları ormanın ve küçük kasabaların arasından sıyrılıp yer altıan inidik tower city last station.konyada ki kule site gibi ama altında tren garı var . 3 kat çıktıktan sonra cleveland merkezdeydim.hemen bir sigara daha yaktım.otobüs durağına gittim.bir zenci yaklaşıp sigara istedi 1 -2 tane kalmıştı vermedim.hangi otobüsün nhms hosta gideceğini sordum f11 di sanırım.beklemeye başladım. sarı tişörtlü telsizli bi adam var dı üstünde city help yazıyodu ona sordum otobüs ne zamn gelir diye hemen telsizle bir aradı gayet ciddi bir şekil de bana yardımcı oldu.ve saat 14.40 tı 15 .00 de otobüsüm geldi zenci ibir bayan sürüyodu otobüsü.10 dolar çıkardım 2.75 miş tek gidiş sınırsız bilet 4 dolar.kadın bozuk olup olmadığını sordu yok dedim. yabancı olduğumu öğrenci olduğumu söledim geç otur dedi. 40 dakka sonra sonra sondurağa geldik. kadın 20 dakka düz yürü senin şirket orda dedi elimde valizlerle kan ter için de hms host towpath travel plazaya vardım.

devamı yakında...

hms host towpath travel plaza
leş gibi olmuştum. terden yorgunluktan susuzluktan.deodorantımısıkıp bir sigara yakıp seyre daldım yeni işyerimi.bizim turistik dinlenme tesisleri gibi bir yer petrol istasyonu ,fastfoodlar,wc banyo çamaşır makineleri ,hediyelik eşya dükkanı herşey vardı. akrondan clevelanda gelenler yada pittsburgdan clevelanda gelenler dev otobandan yolu geçenler için bir durakrtı burası benim içinse ekmek teknesi 3 ay sürmesini umduğum yeni mekanım.sigara mı bitirip içeri girdim.ilk gördüğüm kişiye hms host nerde diye sordum kfc yi gösterdiler.orda kevın vardı çalışma arkadaşım.onu daha tanımıyodum ona sordum linda farrel a görüşecem diye ne biliyemi linda ohio bölge müdürüymüş mağaza müdürü mary geldi yüzünde telaşlı bi ifade sen kimsin dedi anlattım belgelerime baktı otele git dedi bilmiyorum oteli dedim. şurda otur bekle dedi. sanki gelmemden çok memnuniyetsiz bir ifadesi vardı. oturduğum gibi kafamı masay koyup uyumaya başladım.hey wake up we are going konuşan ekvadorlu bir kızdı.adı gisela neyse kırmızı bir minübüs kapıdaydı.içeri girer girmez selamğn aleyküm kardeş dedi bir kafam dönmüş aleyküm selam dedim fatihti konuşan gidene kadar konuştuk.ve sonunda motelimize geldik holiday inn in yanında howard johnnsan motel minübüsten inip odama yerleşmeye başladım.
devamı yakında....

HOWARD jOHNNSAN MOTEL
O da yaklaşık 80 metrekare büyüklüğündeydi.oda da 2 tane çift kişilik yatak bir televizyon,buzdolabı ütü ve masası ,masa,2 sandalye ,banyo,mikrodalga,ve elbise dolabı vardı.o da arkadaşlarım 2 türktü biri kayserili diğeri ordulu ordulu olanla türkiyedeyken msn de tanışmıştık diğeriyle orada tanıştık.ikiside kafa dengiydi.hemen yattım 2 saat uyumuşum kalktığımda diğer türklerin yanına gittik.fatih.aytaç,ali,mustafa ve gözde hepsi ıspartada öğrenciymiş.herşey önce bir hayal bir rüya gibi geldi bu jetlag olayı beni fena sarstmıştı.bana oteli gezdirdiler.howard johhson ın yanında holiday inn express hotel vardı.bir tane ortak bilgisayar,havuz jakuzi sauna spor salonu ve yemek salonundan bizde ücretsiz yararlanabiliyoduk tabiiki sınırsın ücretsiz kahve ve çaydan da.otelin dışında pilot benzin istasyonu vardı ve 5 dakika uzaklıktaki tek market ve wendy's ordaydı.sigara aldık winston 4.30 dolar ama if you buy 2 packet u save 1 dolar yani 7.60 dolara 2 paket winston aldım.değişik bi dizaynı vardı hem soft hem box yandan açılabilen winston box yapmışlar.saat 11 gibi herkes yattı bende yattım sabah 6 da kalktık ve işyerimdeki ilk gün için yeni güne uyandım biraz heyecan vardı tabii...

devamı yakında...
, hms host great lake travel plaza

howard johnson ın resepsiyonuna gidip muffin muz ve kahvede oluşan kahvaltımı yaptım bu muffinler ve kahve sınırsız ve bedavaydı ama 2 tanesi insanı doyurmaya yetiyodu.kahve bölümünde 5 çeşit şeker böyle küçük paketlerde kahverengi beyaz toz halinde küp halinde ve pudra şekeri halinde şekerler ve yine küçük paketlerde kremalar vardı.aslında o sıvı şeklindeki kremalardan burdada olsa türkiyede hoş olurdu amerikadan özlediğim şeylerden biride odur.6:30 servis şöförümüz jerry bizi almaya geldi ekvatorlular romenler bulgarlar ve biz türkler 10 kişi servise bindik jerry 40 yaşlarında komik bi adamdı yodaki araçlarla konuşuyo eliyle bazuka yapıp onlara ateşediyodu bir yandanda bizimle konuşuyodu.20 dk sonra great lake travel plazaya oryanyasyona girdik.great lake towpath in karşısıda arada otoban var yürüyerek otobandan karşıya geçmek yasak normalde 5 dk kalık mesafe dolanarak 15 dk sürüyor.great lake towpathin aynısı yapı olarak ve dikkatimi çektiki ny ka giderken otobüsün durduğu travel plaza lard hememn hemen aynı mimariye sahip.great lake d bizi oarnın müdürü karşıladıben ve yeni gelen 2 romen sabina ve mirellayı alıp bi odaya götürdü ve orada yaklaşık 1 saat formlar okuduk imzaladık iş güvenliğiyle ilgili cd izledik.müdür bize ne zaman işi bırakacağımız sordu ben 17 eylül demiştim.bize eğer sölediğimiz tarihten önce ayrılmazsak ekstra 200 dolar ödeyeceklerini söledi ne yazıkki ben o parayı alacak kadar uzun duramadım.saat 11 e gelmişti sabina mirella ve ben tekrar jerrynin minübüsüyle otele döndük. otelde kimse yoktu herkes işteydi biz de yarın 8 saatlik ilk iş günümğze başlayacaktık.o günün geri kalanı tv izlemek ve uyumakla geçti eee yarın için biraz enerji depolamak gerekliydi.
devamı yakında...
great lake travel plaza
uyanıp aynı muffinli kahveli kahvaltıdan sonra kapının önünde günün ilk sigaralarını içip servisi beklemeye başladık jerry geldi yine çılgın şöförümüz kendine özgü komik olmayan ama güldüğümüz esprileriyle beraber bizi işyerine ulaştırdı.ali fatih ve ben burger kingte başladık yeni bir iş gününe gözdede kasiyerdi ama onlar geleli 1 hafta olmuştu benimse 2. günümdü iş kolaydı patatesler kızartılıyor hamburgerler hazırlanıp verilen siparişe göre kasiyere gönderiliyordu ordaki ekranda hangi hamburgerden kaçtane yapmamız gerktiği yazıyordu.travel plazalar otobüslerin ve ailelrin mola yeri olduğu için baya yoğun oluyordu o gün deli gibi hamburger yaptık mısırlı olduğunu ve tıp öğrencisi olduğunu söyleyen maghdi bu yoğunluğun nothing olduğunu söyleyince biraz tedirgin oldum iş kolaydı ama insan ister istemez yoruluyordu.maghdi babasıyla beraber çalışıyordu amerikaya göçmen olarak yerleşmişlerdi.3 günüm burger kingte çalışarak geçti o 3 günün sonunda beni asıl yerim olan towpath travel plazanın kfc ve pizza hut ın beraber bulunduğu restoranına gönderdiler.40 günlük towpath günlerim böylece başlamış oldu.
devamı yakında.......
cleveland şehri
ilk hafta otelden işe işten otele şeklinde gayet monoton şekilde geçti.bazen 10 dk uzaklıktaki subway a gidip sandwich yiyorduk yada yakınlardaki cafede dondurma yemeye gidiyoduk.ilk off günümde şehir merkezine gidecektim.sabah 6 da kalkıp otobüs durağına doğru yürümeye başladım etrafta kimse yoktu ne de yoldan geçen arabalar vardı yolun sağ tarafında evler ve çimenler ağaçlıklar vardı biz şehirden uzakta olduğumuz için kaldırım yoktu bende yoldan yürüyerek otobüs durağına vardım.yoldayken karşı yoldan bir polis aracı geçmişti durakta beklerken o araç yanıma geldi içinden 2 polis memuru geldi.selam verdiler neden yoldan yürüyüp çimenlerden yürümediğimi sordular bende çimlere basmannın yasak olabileceğini ve yolda geçen araç olmadığını söyledim polis çimenlerden yürümem gerektiğini yoldan yürümenin tehlikeli ve yasak olduğunu söyledi bend birdaha olmaz dedim sabahın bu saatinde naptığımı sordu şehri gezeceğimi söyledim nerden geldiğimi ne iş yaptığımı falan sordu pasaportumu aldı polis aracına gidip telsizden ismimi okudu 30 dk ka geçmişti ve ben sinirlenmiştim polise her otobüz durağında bekleyeni durdurup pasaport kontrolü mü yapıyosunuz dedim hayır sadece sabajın köründe bekleyenlere yapıyoruz ve seni yabancı gördük buralarda dedi sonra pasaportumu verip iyi günler diledi.ve nihayet otobüs geldi içinde bi kaç zenciden başkası yoktu şöförde zenci bir bayandı otobüsün içindeki makinaya 4 tane 1 dolar yerleştirip allday card aldım bu kartla o gün sınırsız kere otobüse binebilirdim.ilk gitmek istediğim er cleveland state universty idi 35 40 dk ka sonra csu nun durağında indirdi beni şoför abla.saaat 7 civarıydı ve ben o gün muffinli kahvaltıdan yapmamıştım. starbucksa girip üzümlü kek ve kahve aldım 4 dolar civarı bişey ödedim.parayı öderken kasiyer kız nereli olduğumu sordu tr diyince müdürümüz şebnem de türk dedi ama şu an burada değil.starbuckstan elimde kahvemin kalan yarısıyla kampüse doğru ilerledim.banklarda oturan ve sigara dilenen homelesslardan başka fazla kimse yoktu o günün pazar olmasıda etkiliydi sanırım bu durumdan.kampüse girdim ve işletme fakültesine girdim.ordaki temizlikçiden öğrendimki pazar günü hiçbir hıca olmazmış ordan çıkıp great lake e doğru yürümeye başladım.zatenfutbol sahası rock müzesi bilim müzesi yani gezilebilecek yerler gölün etrafında toplanmışstı.
devamı haftaya...

great lake rock museum

Rock and Roll Hall of Fame

9 Aralık 2009 Çarşamba

Allah adem peygamberi yaratınca ona 3 emir vermiş çalış üret ve koru.
insanlar tarih boyunca ne kadar çalıştıkları ne ürettikleri ve ailelerini nasıl korudaklarıyla değerlendirilermiştir.
eskiden kadınlar erkeklerini fatih tedarikçi ve kahraman olarak görürürd fakat zamanla bu durum değişti kadınlar kahraman olmaya başladı.belki de erkekler kahramanlığı unuttuğu içindir yada kadınlar korunmaya ihityaç duymadı. belkide kadınlar acı çektikleri için kendilerinin kahramanı oldular.ama artık dünya bir sebepten dolayı erkeğin erkek olma nedenlerini elinden aldı.ona artık önemli olmadığını söylediler bunun üzerine dünya altüst oldu.
asla vazgeçme filmin'den

7 Aralık 2009 Pazartesi

6 Aralık 2009 Pazar

[Ahhh, kiss the girl.Ahhh, kiss the girl]

There you see her
Sitting there across the way
She don't got a lot to say
But there's something about her
And you don't know why
But you're dying to try
You wanna kiss the girl

Yes, you want her
Look at her you know you do
Possible she wants you too
There's one way to ask her
You don't say a word
Not a single word
Go on and kiss the girl

*chorus*
Sha la la la la la, my oh my
Looks like the boy too shy
Ain't gonna kiss the girl
Sha la la la la la, ain't that sad?
Isn't the shame?
Too bad, you gonna miss the girl
Go on and kiss the girl [kiss the girl]

Now's your moment
Floating in a blue lagoon
Boy, it's better to do it soon
No time will be better
She don't say a word
And she won't say a word
Until you kiss the girl

*chorus*
Sha la la la la la, my oh my
Looks like the boy too shy
Ain't gonna kiss the girl
Sha la la la la la, ain't that sad?
Isn't the shame?
Too bad, you gonna miss the girl
Sha la la la la la, don't be scared
You've got be prepared
Go on and kiss the girl
Sha la la la la la, don't stop now
Don't try to hide it now

You wanna kiss the girl
Go on and kiss the girl
Kiss the girl

[Ahhh, kiss the girl.Ahhh, kiss the girl]
la la la la, la la la la
Go on and kiss the girl
la la la la, la la la la
Go on and kiss the girl

Sha la la la la la, my oh my
Looks like the boy too shy
Ain't gonna kiss the girl
Sha la la la la la, ain't that sad?
Isn't the shame?
Too bad, you gonna miss the girl

la la la la, la la la la
Go on and kiss the girl
la la la la, la la la la
Go on and kiss the girl

Go on and kiss the girl
Kiss the girl [kiss the girl]
Go on and kiss the girl

1 Aralık 2009 Salı

Mona Roza

Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Ulur Aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek
Zeytin Ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor
Mona Saat onikidir, södü lambalar
Uyu da turnalar girsin Rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki, ben, Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar Su kenarında
Ki, ben, Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir
kızı Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev Alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Birgün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler, o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki, kapalı gece ve
Güne Altın bilezikler, o kokulu ten
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza, siyah güller, ak güller.
Sezai KarakoÇ